Şeyh Vefâ Külliyesi









Şeyh Vefâ Külliyesi


Müfid Yüksel

Bununla ilgili olarak Hüseyin Ayvansarâyî Hadîkatü’l Cevâmi ’de şu kayıt yer almaktadır:

       “Bânîsi Sultân Bâyezîd-i Velî’dir. Câmi-i Hâkâniye 881 lafzı târih olmağla isim dahi kılınmışdır. Muslihuddîn Mustafa Vefâ Efendi’ye hibe ve hediye olunup hankâh olmuşdur. Şeyh-i müşârun-ileyh hazretleri tarîkat-ı Zeyniyye’den olup kabr-i şerîfi dahi andadır. Müstakil türbedir. Ve mihrâb önünde olan Halvethânesinin kapısı câmiin mihrâbı içindendir. Hucurât ve medrese ve ‘imâret ve hamâm ve çeşme ve sâir levâzımı tamâmdır. Ve câmiin türbe tarafında olan meydan-ı kebîr meşhur Vefâ meydanıdır. Ve vakfının musakkafâtı sâir emlâk gibi tasarruf ve beyne’l-verese taksîm olunur. İcâresi yokdur. Ve mecmû’ evlere aş ve birer çift ekmek ta’yin olunup ‘imâretden müstakil hâdim ile irsâl ve her hâneye verilir. Verese tamâm olup menzili beytu’l-mâl zabt edeceği vakitde vakfından zabt olunur. Ve şeyh-i mumaileyh hazretlerinin vefatına  الی رحمة ربّه  İla Rahmeti Rabbihi vâki’ olmuşdur. Ve yanında kendüden sonra şeyh olan halîfesi Alî Efendi medfûndur ki vefatına  شیخ  Şeyh lafzı[1] târihdir. Mahallesi vardır.” (Ayvansarâyî, Hadîka, 1281:1/130-131)

Hankâh ve medrese, cami, imâret, hamam, çeşme, çilehâne ile birlikte, Zeyniyye tarikatı[2] meşâyihinden Şeyh Vefâ Muslihuddîn Mustafa için  yaptırılmıştır. Hadîka sahibi bu manzumenin II. Bayezîd tarafından yaptırıldığını ifâde etse de, cami Fatih vakfîyelerinde yer almaktadır. Vakfîyenin 320. sahifesinde “ وظائف الجامع المعروف بجامع الشیخ وفازاده  Vezâifu’l-câmi’i’l-ma’rûfi bi-câmi’i’ş-Şeyh Vefâzâde” şeklinde kayıt yer almaktadır. (Fatih Vakfiyeleri, 1938:320) Dolayısıyle Camiin Fatih devrine tarihlenebileceği açıktır. (Ülgen, 1939:27) Nitekim Hadîka sahibi de, II. Bayezîd devrine işaret etmesine karşın, camiin binası için kaydettiği 881/1476 tarihi Fatih devrine tekabül etmektedir. Evliyâ Çelebî de Câmiin Fatih devri yapısı olduğunu kaydeder:

اوصاف جامع سلاطین الشّیخ حضرت ابوالوفاء قدّس سرّه اسلامبول ایچره  اون برنجی جامع سلاطین بودر. ابوالفتح سلطان محمّد بنا ایتمشدر. اولقدر بیوك جامع دگلدر امّا روحانیّت وار. بر مستجاب الدعوات جامع عظیم و معبدخانۀ قدیمدر. بر طبقه مناره سی وحرمی و مدرسه سی و عمارتی و حمّامی واردر.

“ Evsâf-ı Câmi’-i Selâtîn Eş-Şeyh Hazret-i Ebu’l-Vefâ Kuddise Sirruhu: islâmbol içre onbirinci câmi’-i Selâtîn budır. Ebu’l-Feth Sultan Muhammed binâ etmişdür. Ol kadar büyük câmi’ degildür. Emmâ Ruhâniyyet var. Bir müstecâbu’d-Da’avât câmi’-i ‘azîm ve ma’bedhâne-i kadîmdir. Bir tabaka minâresi, haremi, medresesi ve ‘imâreti ve hammâmı vardır.” (Evliyâ Çelebî, Seyahatnâme, Cilt.1, TSK. Bağdat Köşkü, No:304:88b)   


Ancak türbenin Şeyh Vefa’nın vefatının akabinde II. Bayezîd tarafından yaptırıldığı kesindir. Şeyh Vefa külliyesi ile alakalı olarak, İstanbul Vakıfları Tahrir Defterlerinde kayıtlara yer verilmiştir.[3]


Bu tahrir defterlerine göre, külliye binaları câmi, hankâh, imâret ve hamamdan ibârettir. Vakfiye tarihi Recep 919’dur.(1513). Bu da II. Bayezîd devrine tekabül etmektedir.  Medreseden bahsedilmemiştir. Ancak hankâh kısmının zaman zaman zâviye, zaman zaman da medrese binası olarak kullanıldığı bilinmektedir. Nitekim 1200/1785 tarihli I. Abdülhamîd’e ait tecdid kitâbesine göre de ilkin hankâh sonra da medrese olarak kullanılmıştır. Özellikle Zeyniyye tarikatının 17. yüzyılda inkırâz bulması akabinde bu hankâhın başka tarikatlara tahsis olunmaması hasebiyle, artık medrese olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Aslen Konyalı olan Şeyh Vefâ, Şekâik sahibi Taşköprîzâde’nin kaydına göre, bazı kitaplarnın üzerine ismini “  كتبه الفقیر مصطفی بن أحمد الصدری القونوی المدعوّ بوفاء “  “Bunu yazan, Vefâ olarak çağrılan, El-Fakîr Mustafa bin Ahmed Es-Sadrî El-Konevî’dir.” Şeklinde kaydetmiştir. (Taşköprîzâde, Şakâik, 1985:238)

Zeyniyye tarîkatına intisâb eden şeyh Vefa ilkin Edirne’de “Debbâğlar İmamı” diye şöhret bulan Şeyh Muslihuddîn Efendiye bağlanmış, ancak daha sonra, bu zâtın işaretiyle Zeynuddîn Hwafî’nin hulefasından Abdüllatif El-Kudsî’ye intisap etmiştir.

Şakâik’in kaydına göre zâhirî ve bâtınî ilimlerinde mütebahhir olan Şeyh Vefa musîki ilmine de vâkıf imiş. (Taşköprîzâde, Şekâik, 1985: 238) Yanı sıra ilm-i hey’et ve kozmografyada yed-i tûla sahibi idi.İstanbul’un enlem ve boylamlarını konu edinen ruznâme’si vardır.Bu Rûznâme’nin kütüphanelerde birçok nüshası olduğu gibi şerhleri de mevcuttur.(Bursalı M. Tahir, 1339:1)

Şeyh Vefa bazı tasavvufi hususlara riâyete sıkı davrandığından sultanlarla görüşmeye yanaşmamış,hatta ;Fatih Sultan Mehmed onunla görüşmek istediğinde görüşmeyi reddetmiştir..  Sultan II. Bayezîd ile de görüşmemiştir. Vefatında II. Bayezid onun, cenâzesine katılır.Yüzünü görmek ister, çok ısrar edince yüzü açılır. Böylece, Şeyhin yüzünü ancak vefatından sonra görebilme imkanına kavuşur. Şeyh Vefa, H. 896/1490-91 tarihinde vefat etmiş olup, camiin güney sağ ucundaki II. Bayezîd’in yaptırdığı türbede gömülüdür.



ŞEYH VEFA’NIN TÜRBESİNDEKİ FARSÇA KİTABE






آن شمع فروز حرم كعبۀ اسرار   
بگذاشت أزآن پلكه گذركرد كه ومه
خواهی كه بدانی سفرشیخ وفا را   
دریاب زتاریخ الی رحمة ربّه      
سنة   ٨٩٦

“ Ân şem’-fürûz-i harem-i ka’be-i esrâr
   Bügzaşt ez ân pul ki güzer kerd kih u mih
   Hâhî ki bidânî sefer-i Şeyh Vefâ râ
   Deryâb zi târîh-i “İla Rahmeti Rabbihi”
   Sene 896[4]

    
“O, sırlar ka’besinin hareminide aydınlatan kandili tutuşturan da,  küçük-büyük herkesin geçtiği köprüden geçti. Eğer, Şeyh Vefa’nın (Ahirete) yolculuk tarihini bilmek istersen. “İla Rahmeti Rabbihi-Rabbinin Rahmetine” tarihinden anlayıp çıkar. Sene 896”

Türbede bugün 5 sanduka olup,  Şeyh Vefa’nın yanı sıra, sol va sağ tarafında hâlifesi Şeyh Ali (Vefatı: H.917) ve Şeyh Davud’un sandukaları da vardır. Şeyh Davud’un yanındaki dördüncü sandukanın ise Zeyniyye meşâyihinden Şeyh Abdüllatîf Er-Rûmî’ye ait olduğu belirtilmektedir. (Taşköprülüzade, Şakâik, 1985:440; Öngören,2003:155). Encümen arşivinde yer alan 11 Mart 1941 tarihli türbenin içine ait fotoğrafta da 5 sanduka gözükmektedir.(Encümen Arşivi, No:570). Şeyh Ali Dede Şeyh Vefa’nın halifesi olup kendisinden sonra tekkede postnişîn olmuş. Şakâik sahibi ondan şu şekilde söz etmektedir:

الشیخ علی دده: و منهم الشیخ العارف بالله علی دده خلیفة الشیخ العارف بالله ابن الوفاء قدّ س سرّه. قام مقامه بعد وفاته . وكان شیخاً ضعیفاً مجرّداً عن الأهل والعیال وكان متعبّداً متواضعاً راضیا من العیش بالقلیل. وكان مبارك النفس مقبول الطریقة حسن السمت؛ روّح الله روحه

“ Şeyh Ali Dede: Onlardan biri de Şeyh Arif-i Billâh Ali Dede ki, Şeyh Arif-i Billâh İbnu’l-Vefâ Kuddise Sirruhu’nun halifesidir.Vefatından sonra postuna oturmuştur. Zayıf ve ehl u iyâlden mücerred bir şeyhti. Sürekli ibadet ehli, mütevazi ve aza kanaat eden biriydi. Nefesi bereketli, tarikatın makbulü ve güzel tabiatlı bir kimseydi. Allah ruhunu şâd kılsın.”
(Taşköprülüzâde, Şekâik, 1985:351)

“Kabr-i şerîfi şeyhinin kabri yanında kubbe altındadır. Anın vefâtına ( روحنه رحمت ٩١٧   Ruhuna Rahmet 917) târîhini dediler.” (Mecdî, Şekâik Tercümesi, 1269:356)

Şakâik mütercimi Edirneli Mecdî Efendi, Ali Dedenin vefat tarihini H.917 olarak kaydetmişken, Sicil-i Osmânî’de H.910 tarihi verilmektedir. (M. Süreyya, Sicill-i Osmani, 1308-1315:4/491)

Şeyh Vefâ’nın sağ tarafındaki sandukanın sahibi Şeyh Dâvud Efendi ile ilgili olarak maalesef yeterli bilgiye sahip değiliz. Ahmed Rif’at Efendi, Mirâtu’l-Mekâsid’de Şeyh Dâvud Efendi’yi Şeyh Ali Dede’den sonraki postnişîn olarak göstermektedir. Daha sonra ise Şeyh Abdüllatîf’i şeyh olarak kaydetmektedir.(Ahmed Rif’at Efendi, 1293:39)

Nişancı Tarihi’ne göre Şeyh Abdüllatîf Şeyh Vefâ’nın halifesidir:

“ Şeyh Abdüllatîf: Halîfe-i Hazret-i Şeyh Vefâ’dır. Ehl-i cezbe Azîz idi.” (Nişancı, Tarîh, 1290:195)

Taşköprülüzâde’ye göre Şeyh Abdüllatîf, Şeyh Ali Dede’den sonra dergâhın postuna oturmuştur. Ancak Şeyh Vefâ’nın halifelerinden olup olmadığını belirtmez. Şeyhin, bazen yüksek sesle çığlık atan, cezbe sahibi biri olduğunu kaydeder. (Taşköprülüzâde, Şakâik, 1985:440)

Şakâik mütercimi ise buna ilaveten, Şeyh Abdüllatîf’in Şeyh Ali Dede’den sonra H. 929 senesinde vefat edip, Şeyh Vefa Zâviyesinde defnedildiğini ifade eder. (Mecdî, Şakâik Tercümesi, 1269:433). Şeyh Ali’nin sandukasının sol tarafındaki sandukanın üzerinde sadece bir hanıma ait olduğu kaydedilmiş olup, kime ait olduğu belirlenememiştir.  

Türbenin dışında ise, kapının sağ tarafında Nakşîbendî-Ahrârî meşâyihinden meşhur Emîr Ahmed Buhârî’nin(Vefatı: 922/1516) hulefâsından Hekîm Çelebî’nin mezarı vardır. Âslı adı Seydî Mehmed olan Hekîm Çelebî İznikmid (İzmit) li olup, Seyyid Ahmed’in oğludur. Kanûnî Sultan Süleyman onun adına Laleli-Koska’da eski fildamının olduğu yerde bir hankâh ve mescid inşa ettirmiştir.[5] (Ayvansarâyi, Hadîka, 1281:1/89-90; Peçevî, Târîh,1283:1/464-465) Hekîm Çelebî’nin mezar şahidesinde şu kitâbe vardır:






مرحوم و مغفور
الشیخ محمّد ابن
سَیدِي أحمَد
اَلشَّهیر بحَكیم چَلَبي
فوت تارِیخی رَفتِ
حَیفِ آن طَبیبِ
اَهلِ دِلان سنه ٩٧٤

Merhûm ve mağfûr
Eş-Şeyh Mehemmed ibn
Seydî Ahmed
Eş-Şehîr be-Hekîm Çelebî
Fevt târîhi reft
Hayf ân tabîb-i
Ehl-i dilân sene 974


Mezar şahidesinde 974 rakamı kazılmış olsa da, verilen tarih, yani, رفت حیف آن طبیب أهل دلان  Reft Hayf Ân Tabîb-i Ehl-i Dilân” lafzından ebced hesabı ile 973 tarihi çıkar ki burada bir karmaşa söz konusudur.Tarih rakamında bir hata söz konusu, ya da söylenen tarih sözü ebced hesabı ile bir yıl fazla bir rakama tekabül etmektedir. Nitekim Hadîkatu’l-Cevâmi’ ile Müstakîmzâde’nin Mecelletu’n-Nisâb’ında 973 tarihi verilmiştir.

        “ Hekîm Çelebî Eş-Şeyh Seyyid Mehmed ibn Seyyid Ahmed İznikmid’den zuhûr idüp Hazret-i Emîr Buhârî’den inâbet ve tahsîl-i tabâbet etmişdir. Şeyh Vefâ dâiresinde medfûndur. Azîz Efendi bu târîhi kendi târîhinde yazar. رفت حیف آن طبیب اهل دلان ٩٧٣  Reft hayf-ı ân tabîb-i ehl-i dilân 973” (Ayvansarâyi, Hadîka, 1281:1/89-90)  

“ حكیم چلبی
عرف به الشیخ محمد ابن السّید أحمد الرومی الازنكمیدی النقشبندی خلیفة الشیخ أحمد البخاری قدّس سرّهما توفّي في ذی الحجّة شیخاً بالزاویة الشهیرة باسمه بناها السلطان سلیمان له و هو موقف الفیل قبلها و دفن بخارج باب التربة للشیخ الوفاء بقسطنطینیّة قال المفتی عبدالعزیز مؤرّخاً رفت حیف آن طبیب اهل دلان ٩٧٣

Hekîm Çelebî: Bu ünvanla, Şeyh Ahmed El-Buhârî’nin halifesi Şeyh Mehmed bin Ahmed Er-Rûmî El-İznikmîdî En-Nakşibendî tanınmaktadır. Sultan Süleyman’ın onun için yaptırdığı ve kendi ismiyle anılan zâviyesinde şeyh iken zilhicce ayında vefat etmiştir. Bu (zaviye) daha öncesinde fildamıydı. İstanbulda Şeyh Vefa türbesinin kapısı dışında defnedilmiştir. Müftü Abdülazîz[6] (vefatına) tarih olarak, Reft hayf ân tabîb-i ehl-i dilan 973, tarihini söylemiştir”

(Müstakîmzâde, Mecelle, 1210: 187a). Bu kaydı esas alırsak, Hekîm Çelebî’nin mezar taşının yaklaşık yüzyıl sonraya ait, muahhar bir mezar taşı olduğu ortaya çıkmaktadır. Zira Şeyhülislâm Karaçelebizâde Abdülazîz Efendi IV. Avcı Mehmed döneminde H.1068 tarihinde vefat etmiştir.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Hekîm Çelebî ile ilgili H. 968 tarihli  şöyle bir belge bulunmaktadır:

“Mühimme Defteri No:4
Sıra No:2143
Tarih: 26 Receb 968

بر كمسنه كاغد صوندی حضرت خواجه عبیدالله سمرقندی قدّس سرّه خلفا سندن مولانا سیدي علی یی قزیلباش قتل ایتمش آنون اوغلی ایمش اون ایكی پاره سی جوالبدن وارمش بش پاره دخی زیاده اولنه حكیم چلبی اول آدمی بلور صورت حكمی تیزجه ویره سن حجه ایرشمگه مراد ایدیور. خسرو بگ گتوروب گرو آلوب گتدی. اسمی منلا أحمد ایمش.

Bir kimesne kâğıd sundı. Hazret-i Hâce Ubeydullah-ı Semerkandî Kuddise Sirruhu hulefâsından Seydî Ali’yi Kızılbaş katl itmiş[7]. Anun oğlı imiş. Oniki (12) parası cevâlibden varmış. Beş para dahı ziyâde oluna. Hekîm Çelebî ol adamı bilür. Sûret-i hükmi tizce viresün. Hacc’a irişmeğe murâd ediyor. Hüsrev Beğ getürüp girü alup gitdi. İsmi Monla Ahmed imiş.”  (BOA, Mühimme Defteri, No:4, Sıra No.2143; İ. Hakkı Konyalı Arşivi, No:985)

Hekîm Çelebî’nin mezarının  yanında ise, 979 Safer ayında vefat eden Sultan II. Selîm’in hocası Atâullah Efendi’ye ait bir şâhide bulunmaktadır. Bu şahidedeki kitâbe şudur:






مرحوم و مغفور معلّم
سلطان سلیم خان ثانی
خواجه عطاءِالله أفندی
روحیچون رضاءِ ربّ العالمین
ایچون فاتحه
سنه ١١٧١
سنه ٩٧٩



Merhûm ve mağfûr mu’allim-i
Sultân Selîm Hân-ı Sânî
Hâce Atâullah Efendi
Ruhı içün Rızâ-i Rabbi’l-‘Âlemîn
İçün Fâtiha
Sene 1171
Sene 979

Burada ilk tarih (1171), şâhidenin konulduğu tarih olup, ikinci tarih (979) ise Hoca Atâullah Efendi’nin vefat tarihidir.

Buna karşın, Müstakîmzâde Süleyman Saadeddin Mecelletu’n-Nisâb’ta türbe kapısınınm sağ tarafındaki bu şahidenin buraya 1171 tarihinde yanlışlıkla konulduğunu, aslında Atâullah Efendi’nin kabrinin hazirenin ana yola yakın bölümünde olduğunu, bu kabrin ise Şeyh Ali bin Vefâîzâde Mustafa Efendi’ye ait olduğunu belirtmektedir:

“ عطایی مخلص رجال شعراء و مخلص عطاءالله معلّم السلطان سلیم الثانی توفّی و ارّخوه  بكلمتین حظ ملا ٩٧٩ فی صفر و صلّی علیه ابوالسّعود المفتی و دفن بمراقد الشیخ وفا بقرب الطریق العامّ و غلط من وضع حجراً مكتوباً عند باب التربة ١١٧١ وهو قبرالشیخ علی ابن وفائی زاده مصطفی لا قبر خواجه عطاء و عنده قبر ابنه شمس الدین قاضی العسكر ابن عطاء و عیّن اهل التاریخ دفنه بقدم ابیه كما كان الآن. “

Atâyî: Bazı şârilerin mahlasıdır. Ve Sultan II. Selîm’in muallimi Atâullah’ın da mahlasıdır. Vefat ettiğinde iki kelime ile “Hazz-ı Molla”- 979 Saferi- diye tarih düşürdüler. Cenazesini Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi kıldırmış olup, Şeyh Vefa haziresinde ana yola yakın yerde defnedilmiştir. Türbe kapısı yanına 1171’de kitâbeli taşı koyan kimse yanlış koymuştur. Bu kabir Hoca Atâullah’ın değil, Şeyh Ali bin Vefâîzâde Mustafa’nındır. Atâullah Efendi’nin yanında ise oğlu kazasker Şemseddin Efendi defnedilmişti. Tarihçiler, Kazasker Şemseddin’in babasının ayak ucunda defnedildiğini belirlemişlerdir. Ki şimdi de kabri aynı yerde bulunmaktadır.”[8] (Müstakîmzâde, Mecelle, 1210:320b)

Atâullah Efendi’nin oğlu Kazasker Şemseddîn Efendinin kabri, Müstakîmzâde’nin belirttiği gibi, gerçekten hâlen hazîrenin ana yola, pencereye bakan tarafında bulunmaktadır. 230 numaralı bu kabrin yüksekçe bir lahdi olup, üstüvânî şekilde irice şahide taşları vardır. Baş tarafındaki şâhidede kitâbesi şu şekildedir:

مهرفلك علم وعمل شمس أفندی
كیم عادت ایدي آڭه عطا و كرم وُ حلم
رحلت ایدیجك سویلدی تاریخنی هاتف
حیفا كیم أفول ایلدي شمس فلك علم
سنه ١٠١١

Mihr-i felek-i ‘ilm u ‘amel Şems Efendi
Kim ‘âdet idi ana ‘atâ vü kerem u hilm
Rıhlet idicek söyledi târîhini Hâtif
Hayfâ kim ufûl eyledi Şems-i felek-i ‘ilm
Sene 1011

Şemseddîn Efendi’nin baş ucunda da, Müstakîmzâde’nin ifâdesi ile Atâullah Efendi’nin gerçek kabri yerinde, H. 1224’te vefat etmiş olan İbrahim Ağa kerîmesi Aişe Sıddıka Hanım’ın 229 numaralı, şahide ve kitâbeli kabri vardır. Kitâbesi şu şekildedir:

هوالباقی

بو باغ گلشنده برغنجه ایكن
باد اجل بنی شمدی ایلدی حزان
بر گلی زیباده نازنین ایكن
ایلدی حق بنی خاكله یكسان
اغا قره قولاغی مرحوم ابراهیم
اغانڭ كریمه سی مرحومه عائشه
صدّیقه خانم روحنه الفاتحه
سنه ١٢٢٤

Huve’l-Bâkî

Bu bâğ-ı gülşende bir gonca iken
Bâd-ı ecel beni şimdi eyledi hazân
Bir gül-i zîbâda nâzenîn iken
Eyledi Hakk beni hâkla yeksân
Ağa karakulağı merhûm İbrâhîm
Ağa’nın Kerîmesi merhûme Âişe
Sıddîka Hanım ruhuna El-Fâtiha
Sene 1224  

Müstakîmzâde’nin kaydını doğru olarak kabul edersek, Şemseddîn Efendi’nin başucundaki babası Atâullah Efendi’nin kabri zamanla belirsiz hale gelmiş olup, H.1171 tarihinde yeni bir üstüvânî şahide yapılarak, bu şahide yanlışlıkla Hekîm Çelebînin kabrinin sağ tarafındaki, Vefâîzâde Mustafa Efendi’nin oğlu Şeyh Ali Efendi’nin kabri üzerine yerleştirilmiş. Atâullah Efendi’nin kabrine ise sonradan H.1224 tarihinde vefat eden İbrahim Ağa kerîmesi Aişe Sıddıka Hanım defnedilip, adına şâhide konmuş.

 Atâullah Efendi ile ilgili Peçevî Tarihi’nde şu kayda yer verilmektedir:    

Mevlâna Atâullah: Mu’allim-i pâdişâh-ı ‘âlem-penâh idi. Aydın sancağında Birgi nâm kasabadandır. Bihasebi’t-tarîk Rüstem Paşa medresesine vusûlden[9] sonra şehzâde cenâbına mu’allim ta’yîn olunmuşlar. Vaktaki, Sa’âdetlu pâdişâh cülûs-i hümâyunlarıyla ‘âleme şeref virdiler monla-yı mezkûrun kadr u rağbeti günden güne terakkî bulup beş yıl mikdârı merci’-ı ulemâ vü ekâbir oldı. Ebussu’ûd Efendi merhûmdan telemmüz etmiş iken riâyet ve ikrâmında taksîr etmekle gâliba bedduâsına dahı mahzar düşdi.Sene tis’a ve Seb’în (979) saferinde vefat[10] idüp nemâzın yine hazret-i Şeyhülislâm Efendi kıldı. Ve nev’amâ bir meserret-i hafîfesi mübârek beşerelerinde nümâyân idi dirler. Bâzı ahbâbından nakl olunur ki, birkaç gün mukaddem bir vâkı’a görürler. Kendisi sadr-nişîn  ve fuhûl-i ulemâ vü ekâbir câlisîn iken sûfî ziyyinde asâsı elinde bir azîz gelüp  “قم من مجلسك یا ناسی الأدب  ”[11] deyu üzerine hücûm ider. Bu vaz’-ı bû’l-‘acîb üç def’a tekrar olıcak bilahere yerinden kaldırır. Hâzırînden suâl itdikde Şeyhülislâm hazretlerinin vâlid-i mâcidleri Şeyh Muhyiddîn Yavsı-yı İskilibî’dir dirler. Feemmâ, fi nefsi’l-emr Mevlânâ-yı mumaileyhin takvâsı gâlib ve salâh u ibâdete muvâzıb ve mensûbâtının riâyeti ve kat’-ı merâtibine makdûrını sârıf ve sâlib bir monla-i kerîmu’ş-şân idi.” (Peçevî, Târîh, 1283:1/458)

Atâullah Efendi’nin oğlu Muallimzâde Şemseddîn Efendi ile alakalı olarak ise  Sicill-i Osmânî’de şöyle bir kayıt yer almaktadır:

“ Şemseddîn Efendi (Muallimzâde)

Hâce Atâullah Efendi’nin sulbünden 950’de[12] tevellüd eyledi. Müderris, Galata, iki def’a Burusa ve Edirne mollası[13] olup, 1001 Şevvâlinde[14] İstanbul kadısı olarak , 1002 Recebinde[15] azl edildi. 1003’de sâniyen İstanbul kadısı[16] olup 1004’de azl[17] edildi. 1009 Ramazanında sadr-ı Anadolu olup, 1010 Saferinde mütekâid oldu. 1011 Şevvâlinde[18] fevt oldu. Vefâ kurbında medfûndur. Alim, hakîm, selîm idi. Mahdûmu Mehmed Efendi’dir.” (M. Süreyya, Sicill, 1308-1315:3/166) 

Şeyh Vefâ türbesi bir sıra taş üç sıra tuğla ile inşa edilmiş kirpi saçaklı, ahşap çatılıdır. Pencere kemerleri tuğla, söveleri ise mermerdir. Duvar kalınlığı 80-90 cm olup, dış ölçüleri 8,30x8,35 metredir. (Ayverdî, 1989:III/502-504)

Şeyh Vefâ hankâh ve medresesinin ise, II. Bayezîd devri eseri olduğu açıklık kazanmaktadır. Bu hankâh ve medrese çeşitli zamanlarda birçok kez tamir görmüştür. Özellikle I. Abdülhamîd devrindeki büyük yangından sonra esaslı bir tamire tabi tutulmuştur. Mübahat kütükoğlu’na göre medrese muhtemelen 1196 yılının 13 Ramazanında gece Cibâli’den çıkan yangının büyüyerek buralara sıçradığını ve bu medreseyi de yaktığını ifade etmekte ve medresenin bazı bölümlerinin tamirine yönelik 7 muharrem 1197 (13 Aralık 1782) tarihli bir vesikayı alıntılamaktadır. (Kütükoğlu, 2000:132-133). Gerçekten de, I. Abdülhamîd döneminde yangın sonrası H.1200 (1785) tarihini taşıyan tecdîd kitabesi halen medresenin harap haldeki kapısı üzerinde 10 sene öncesine kadar mevcut olan  Manzum kitâbe şu şekilde okunmaktadır:

















حضرت شیخ وفا مرشد اصحاب صفا
خواجۀ فاتح ایكن یعني او ذات یكتا
سوق ایدوب فاتحی بو جامع و بو خانقهي
ایلمشلر او زمان همّت ایله طرح و بنا
حجره لر اولمشیكن سوختۀ احراق ینه
همّت شاه حمید خان ایله اولدي احیا
دوشدي درت بیتله تاریخ رفیعا الحق
نه گوزل مدرسه هم تكیۀ ارباب وفا



Hazret-i Şeyh Vefâ mürşid-i ashâb-ı safâ
Hâce-i Fâtih iken ya’ni o zât-ı yektâ
Sevk idüp fâtih’i bu câmi’ ve bu hânkahı
Eylemişler o zamân himmet ile tarh u binâ
Hücreler olmışiken sûhte-i ihrâk yine
Himmet-i şâh Hamîd Hân ile oldı ihyâ
Düşdi dört beytle târîh Refî’â el-Hakk
Ne güzel medrese hem tekye-i erbâb-ı Vefâ

Son mısra’ ebced hesabı ile H.1200 (M.1785) tarihine tekâbül etmektedir. Kitâbede medrese hücrelerinin yangın sonucu yine yandığı ifade edilmekte dolayısıyle, önceki yangınlara da işaret edilmektedir. Mübahat Kütükoğlu’nun alıntıladığı arşiv belgesine göre, 7 Muharrem 1197/13 Aralık 1782 tarihinde külliyenin keşfi yapılmış ve bir keşif defteri tanzim edilmiştir. (Kütükoğlu, 2000:132-1339). Daha sonra ise 1287/1870 yılında câmi ile medresenin tekrar kısmi tamiri gerçekleşmiştir. (Kütükoğlu, ibid) Bu kitâbe 2008 yılı aralık ayında yağan şiddetli bir yağmur sonucu yere düşüp, üç parçaya ayrılmış, akabinde Camiin aşağısındaki abdest musluklarının bulunduğu mahalle taşınarak halen buradaki bir odada muhafaza edilmektedir. 

Medrese camiin kuzeyinde ortasında şadırvan olan odaları “U” şeklinde dizilmiş bir medrese idi. Medereseni kuzeye bakan dış beden duvarları iki sıra tuğla bir sıra yontma kufeki taşıyla örülü olup, oda ve hücre iç duvarları moloz taşlı ve almaşık örgülüydü. Medrese odaları ahşap çatılıydı. (Tanman, DBİA, 1994:7/175) Mimari olarak medrese, Haydar semtindeki Haydarpaşa medresesine (977/1565) benzemekteydi.(Encümen Arşivi, No:419) Medrese odaları kare planlı olup, her birisinde birer ocak ve niş yer almaktaydı. Yangınlarda harap olan cami ve medresenin yeniden ihyasına 1911’de teşebbüs edilse de bu gerçekleşememiş. 1914’teki komisyon raporuna göre harap haldeki cami ve medrese tekrar yapılmak üzere yıkılmış. Ancak I. Cihan harbinin başlaması ile buna başlanamamıştır. (Kütükoğlu, 200:132-133) Bu suretle, Külliyeden geriye, Medresenin dış beden duvarları giriş kapısı ve kitabesi, bazı temel bakiyeleri, camiin bazı temel duvarları, türbe, çilehanesi, hamamın duvar parçaları ile, imaretin üç duvarı ve harap haldeki hazire kalmıştır. Bu şekilde bu külliye yaklaşık 80 yıl bu vaziyette kalmış, çok önemli şahsiyetlerin medfun olduğu haziredeki mezar şahide ve lahitlerinin bir kısmı kaybolmuştur. 1994’te cami, eski planına uygun olarak tekrar inşa edilmiş, türbe ve çilehane ise tamir edilmiş. Ancak bu tecdidtte, plana aykırı olarak, mihraptan çilehaneye açılması gereken kapı açılmamıştır  

1792 kayıtlarında 16 hücresi olan Medrese ise yeniden ihya edilmemiş, Atıf Efendi kütüphanesinin arka tarafına düşen imâretin ise harap halde üç duvarı ve ocak kısmı kalmıştır.

Notlar:

[1] Ebced hesabıyla H. 910 tarihine tekabül etmektedir.
[2] Zeyniyye tarikatı, Zeynuddîn Ebubekir Hwafî tarafından Sühreverdiyye’nin bir kolu olarak tesis olunmuştur. Zeynuddin Ebubekir Hwafî’nin Doğumu 757/1356’dadır. Çok kuvvetli bir ilim tahsiline sahip olup, devrinin bir çok meşhur uleması ile bir araya gelmiş, ve bir çoğundan icazetler almıştır.Tarikat icazetini Şeyh Nureddin Abdurrahman el-Mısrî’den almıştır. Nefahat tercümesindeki kayda göre, 2 Şevval 838/Mayıs 1435 tarihinde bir Pazar gecesi vefat etmiştir. Mezarı üç kez yer değiştirdikten sonra, en son olarak Herat’da ‘Iydgâh civarında defnedilir. Üzerine Sultan Hüseyin Baykara tarafından büyükçe bir türbe inşa edilir.Günümüzde de hala, Herat’da en bilinen ziyaret yerlerinden biridir. Eserlerinin başlıcası “Vasâyâ” sı olup, Arapça olan eserin yazma bir nüshası Süleymaniye (Murad Buharî) Kütüphanesi, No:210’dadır. Diğer bir nüshası da Kahire Ezher Üniversitesi Kütüphanesi yazmaları No:620’de bulunmaktadır. Diğer bir önemli eseri de “Menhecu’r-Reşâd” adlı tarikatın âdâb ve seyr u sulûku ile alakalı eseridir ki, bilinen tek yazma nüshası Süleymaniye (Hacı Mahmud Efendi) Kütüphanesi No:2829’da bulunmakta olup, eser Farsçadır. En tanınmış halifesi, Bursa’da tekke ve türbesi bulunan Abdüllatîf-i Makdisî’dir. (Vefatı:856/1452) (Lamiî, Nefehât Tercümesi,1270:547-550;Hüseyin Vassaf,2006:1/321-322, Ahmed Rif’at,1293:38-39;Öngören, 2003:11-23)

[3] Bu kayıtlar için bkz. Ek Bölüm.
[4] Kitabe metni, Ekrem Hakkı Ayverdi’nin Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri Eserinde doğru biçimde yer almışken (Ayverdi, 1989:III/506), İ. Aydın Yüksel’in Osmanlı Mimarisinde II. Bayezid-Yavuz Selim Devri adlı eserinde, gayet hatalı bir şekilde kaydedilmiştir.(Yüksel, 1983:294)
[5] Laleli-Koska’daki bu tekke ve mescid 1936 yılında, Veznecilerde Zeynep Kâmil konağı yıkılıp yerine İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi binaları yapılırken, bu meyanda yıktırılmış arsası üniversite alanına katılmıştır. (Öz, 1997: 1/69; Eminönü Camileri, 1987:80); Hekîm Çelebî tekke ve mescidi ile ilgili bkz. Ayvansarâyî, Hadîka, 1281:1/89-90; Kut,1995:62-63; İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, 1009/1600 Tarihli, 2004: 231,496; Muallim Cevdet Fotoğraf Arşivi, No: MC 15/08.2)
[6] Şeyhülislâm Kara Çelebîzâde Abdülazîz Efendi, 33. Osmanlı Şeyhülislâmı olup, Rumeli Kâdıaskeri Karaçelebîzâde Hüsameddîn Efendi’nin oğludur. IV. Avcı Mehmed zamanında, 1061 senesi Cemâziyelevvelinde, azledilen Bahâî Efendi yerine Şeyhülislâmlık makâmına getirilmiş. Fetvâ makâmına gelişine  أیلدی حقّ عزّ ایله مفتی عزیز عالمی
Eyledi Hakk ‘İzz ile Müftî-yi Azîz ‘Âlemi (1061) tarihi düşürülmüştür. Beş ay kadar bu makamda kaldıktan sonra azledilmiştir. Sonradan, Bursa’da evinde ikâmet ederken 1068 Rebîululası gurresinde vefat edip, Sarbân Şeyh Muhammed makberesinde defnolunmuştur. Karaçelebîzâde’nin  روضة الأبرار    Ravzatu’l-Ebrâr adlı ünlü ve mufassal bir tarih kitabı da vardır. Başlangıçtan, Sultan IV. Avcı Mehmed’e kadar olan Osmanlı tarihini muhtevi kapsamlı bir eserdir.(Müstakîmzâde, Devha, 1978:57-62; Müstakîmzâde, Mecelle,1210: 352a; İlmiyye Salnâmesi, 1334: 461; Bursalı Mehmed Tâhir, OM.1343:120 )

[7] Bu mühimme defteri belgesinde sözkonusu edilen Seydî Ali, Şeyh Ubeydullah-ı Ahrâr’ın hulefâsından Seyyid Ali El-Kürdîdir. Aslen Irak Kürdistanının İmâdiye kasabasından olup, Hâce Ubeydullah-I Ahrâr’ın nezdine gidip ona mürid olmuş, yıllarca hizmetinde bulunup, Şeyhin çocuklarının muallimi olmuştur. Şeyh Ubeydullh’tan icâzet almış olup, şeyhin vefatından sonra, İran’da Kazvin şehrine giderek orada irşad faaliyetini sürdürmüştür. Kitaplardaki kayıtlara göre de Safevîler-Şiiler tarafından şehîd edilmiştir. Bu yüzden kaynaklarda Şehid veya Maktul Seyyid Ali olarak anılmaktadır. (Tosun, 2002: 186-187, 344; Hânî, 1308: 172-173; 1996:517-518). Hânî’ye göre altı halifesi olmuş ve şiilerin elinde şehadet tarihi olarak  H. 925 senesini göstermiştir. (Hânî, 1308:173;1996:518). Ancak yukarıda alıntıladığımız mühimme defterindeki belge 968 tarihli olup, bu ise arada uzun bir zaman farklılığına işaret etmektedir.

[8] Müstakîmzâde, Atâullah Efendi’nin oğlu Kazasker Şemseddin Efendi’nin ana yola yakın olan kabrini belirterek, Atâullah Efendi’nin de kabrinin aslında burada olduğunu, dolayısıyle türbe kapısı yanındaki taşın yanlış olarak konduğunu kaydetmektedir.
[9] Ataullah Efendi’nin Rüstem Paşa medresesinde müderris olma tarihi 954/1547 dir. 957/1550 tarihinde ise şehzâde II. Selîm’in muallimi olmuştur. (M. Süreyya, Sicil, 3/475)
[10] M. Süreyya’nın Sicil-i Osmânî’sinde Atâullah Efendi’nin vefat tarihi, 11 Safer 979 (4 Temmuz 1571), olarak kaydedilmektedir. (M. Süreyya, Sicill, 1308-1315:3/475)
[11] “ Oturduğun yerden kalk ey edep unutkanı”
[12] M. 1543
[13] “ Ve Hâce Atâullah-zâde Şems Efendi Edirne kazaâsından azl buyuruldı. 998” “ Selânîkî, Târîh, 1281:268-269; 1999:1/224)
[14] “Ve İstanbul kadılığı mahrûsa-i Edirne’den münfasıl Hâce Atâullah-zâde Şems Efendi’ye fermân olundı. Fi 9 Şevvâl, Sene 1000” (Selânîkî, Târîh, 1281:327; 1999:1/279-280). Sicil-i Osmânî’deki 1001 Tarihi zuhul eseri olsa gerek.
[15] “ Ve Mahrûsa-i İstanbul kadısı Atâullah-zâde Mevlâna Şems Efendi azl buyuruldı. Yerine merhûm Ebussu’ûd-zâde Mevlâna Edirne Kadısı Mustafa Çelebî Efendi geldi.. Fi Evâhiri Receb, sene ihda ve elf (1001)” (Selânîkî, Târîh, 1999:312). M. Süreyya’nın kaydında yine hata sözkonusudur. 
[16] “ Ve İstanbul kadılığı, sâbıkan kadı olan Hoca Atâullah-zâde Mevlâna Şemseddîn Efendi’ye fermân olundı. Fi evâsıt-ı şehr-i zilhicce sene 1003” (Selânîkî, Târîh, 1999:2/502)
[17] “ Ve evâhir-i şehr-i cumâdelulâda İstanbul Kadısı Mevl^na Şemseddîn Efendi nâgehânî azl buyuruldı.” (Selânîkî, Târîh, 1999:2/557)
[18] M. Mart 1603
Tarihi Eser Encümeni Arşivi Fotoğraflarında Vefa Külliyesi Ve Kitâbe-No:570Tarihi Eser Encümeni Arşivi Fotoğraflarında Vefa Külliyesi Ve Kitâbe-No:570
Tarihi Eser Encümeni Arşivi Fotoğraflarında Vefa Külliyesi-No:570Tarihi Eser Encümeni Arşivi Fotoğraflarında Vefa Külliyesi-No:570
Şeyh Vefâ Türbesinin Farsça KitâbesiŞeyh Vefâ Türbesinin Farsça Kitâbesi

Şeyh Vefâ Türbesi Girişinin Sağ Tarafında Ünlü Hekîm Çelebî'nin Mezar ŞâhidesiŞeyh Vefâ Türbesi Girişinin Sağ Tarafında Ünlü Hekîm Çelebî'nin Mezar Şâhidesi
Sultan II. Selim'in Hocası Atâullah Efendi'ye Atfedilen Mezarın ŞâhidesiSultan II. Selim'in Hocası Atâullah Efendi'ye Atfedilen Mezarın Şâhidesi
Şeyh Vefâ Medrese/Tekyesinin H.1200 Tarihli I. Abdülhamîd Devri Tamir Kitâbesi Giriş Kapısı Üzerinde İkenŞeyh Vefâ Medrese/Tekyesinin H.1200 Tarihli I. Abdülhamîd Devri Tamir Kitâbesi Giriş Kapısı Üzerinde İken
Harap Haldeki Şeyh Vefâ Medrese/Tekyesinin Giriş Kapısı Ve KitâbesiHarap Haldeki Şeyh Vefâ Medrese/Tekyesinin Giriş Kapısı Ve Kitâbesi
Şems Efendi'nin Mezar ŞâhidesiŞems Efendi'nin Mezar Şâhidesi
Şems Efendi'nin KabriŞems Efendi'nin Kabri


Şeyh Vefâ Medrese/Tekyesi Kitâbesinin Parçalanmış Haliyle Abdest Alma Mahallinde-Foto: Müfid Yüksel-05-03-2011Şeyh Vefâ Medrese/Tekyesi Kitâbesinin Parçalanmış Haliyle Abdest Alma Mahallinde-Foto: Müfid Yüksel-05-03-2011
Şeyh Vefâ Medrese/Tekyesi Kitâbesi Abdest Alma Mahallinde-Foto: Müfid Yüksel-05-03-2011Şeyh Vefâ Medrese/Tekyesi Kitâbesi Abdest Alma Mahallinde-Foto: Müfid Yüksel-05-03-2011
Şeyh Vefâ Medrese/Tekyesi kitâbesi Abdest Alma Mahallinde-Foto: Müfid Yüksel-05-03-2011Şeyh Vefâ Medrese/Tekyesi kitâbesi Abdest Alma Mahallinde-Foto: Müfid Yüksel-05-03-2011
Şeyh Vefâ Medrese/Tekyesi Kitâbesi Abdset Alma Mahallinde-Foto: Müfid Yüksel-05-03-2011Şeyh Vefâ Medrese/Tekyesi Kitâbesi Abdset Alma Mahallinde-Foto: Müfid Yüksel-05-03-2011

Yorumlar

Popüler Yayınlar